Ana içeriğe atla

Proje Okullar

                                                  

Bundan tam iki yıl önce 2014 martında ‘’Dershane Yasası’’na eklenen bir maddeyle ‘’Proje Okul’’ karşımıza çıktı, ve bundan iki ay önce 1 eylülde Resmi Gazetede yayınlandı. 19 Eylülde yurdun belirli liselerine gönderilen yazıyla öğretmenler görevden alındı. Gerekçe olarak ‘’Aynı okulda 8 yıldan fazla çalışmış öğretmen olmayacak’’ düzenlemesini gösteren bakanlık öğretmen tayin başvurusu için 4 gün mühlet verdi, ve bu zorunlu tayinler gerçekleştirildi. Bu yetmezmiş gibi proje okulu ilan edilen 155 okula öğretmen atamaları reddedilmekte (Atama bekleyen o kadar öğretmen ve öğretmen hakları yok sayılarak) ve atamalar bizzat bakanlığa bağlanınca durumun ne kadar vahim olduğu insanları korkutup geleceği tehlikeye düşürüyor.
   Bu proje daha resmileşmeden baş ağrıtmıştı. İstanbul Erkek okulun resmi(!) müdürüne sırtını dönmesiyle başlayan, ve 400 küsur lisenin bildiri yayınlamasıyla devam eden ateşli itiraz projeyi durdurmaya yetmedi.
   Peki bu ‘’ Proje Okul’’un görünen amacı ne? Asıl amacı ne? ‘’Proje Okul’’ uygulaması ilk gündeme düştüğünde amacı şöyle tanıtılmıştı;
‘’Okullarda ki sosyal etkinliklerin okulun öğretmen, öğrenci ve velilerin dışındakilere de açılacağı buna göre okullarda ‘’Kurumsal Alan’’ açılacaktır. Okullarda ki laboratuvar imkanları yeterince yükseltilecektir. Akademisyenlerde danışmanlık hizmeti verecektir.’’
 Böyle tanıtıldığında gayet güzel ve masum gözüküyordu. Hatta pek çok sivil toplum kuruluşu ve eğitmenler tarafından övülmüştü. Ama sonradan masumiyet maskesi düşecekti.
Resmi Gazetede yayınlandığında 22. Madde’de şöyle yazıyordu;
‘’Bakan onayı ile proje okulu olarak seçilen (...) kurumlara yapılacak öğretmen atamaları ve yönetici görevlendirmeleri Bakan tarafından yapılacaktır’’
Bu madde ile açıkça ‘’ Göndereceğimiz öğretmenlerin yerine bizim elemanlarımız yerleştirilecek’’ deniliyordu. Ve öğretmenler gitti.

   Seçilen proje okullar, seçilen proje okullar... Nedense bu projeden etkilenen her lise köklü ve gericiliğe karşı sağduyuyla hareket eden liselerdi. Neden böyle? Proje okul kapsamında zarar gören Vefa Lisesinde bir öğrencinin söylediklerinden alıntı yapacağım; ‘’Bu uygulamalar ‘tek tip birey yetiştirmek’ için hayata geçirilen uygulamalar.’’ Ele geçirilebilen , değiştirilebilen her lisede okulda kendi idealleri ve çıkarlarına göre konsepti ve adı değiştirilmiş, karma eğitimden çıkarılmış ve öğrenci yetiştirmek için değilde eleman yetiştirmek için tasarlanmış okullara dönüştürdüler (Bkz: İmamhatipler). Bunları yapabildikleri okullara yapabilmişler, ama tamamen ayrı olan düşünce ve sorgulama merkezi olan okulları bu kadar basit bir şekilde değiştiremezlerdi. Bunun için daha çetin bir şey lazımdı. Ve yaptıkları şeyler işe yaradı. Ne yazık ki bunu yavaş yavaş benimsiyoruz. Kadıköy Anadolu, Vefa, İstanbul Erkek, Atatürk Anadolu.., aydınlığın son okullarında yapılan tüm prostestolara rağmen öğretmenler ayrıldı. Bilginin kuşaklar arasındaki taşıyıcısı olan öğretmenler sırf şahsi çıkar için okullarından men edildi, gözyaşı döktü. O okulları ayakta tutan, geleceğin insanlarını sağduyulu olmasını sağlayan kişiler gitti. Eğer ülkede çıkarlar eğitimden önce gelirse bu kısa vadede açgözlüler için iyi olur, ama uzun vadede bu zarardan başka bir şey değildir. Çünkü eğitimin ve bilginin yayılamsını engellerseniz savaş cehalet er geç sizi de yutacaktır...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bir Şiir İncelemesi: Attila İlhan'ın "İstanbul Ağrısı"

kanatları parça parça bu ağustos geceleri yıldızlar kayarken şangur şungur ayaklarımın dibine dökülen sen eğer yine İstanbulsan yine kan köpüklü cehennem sarmaşıkları büyüteceğim pançak pançak şiirler tüküreceğim demek yine ben limandaki direkler ormanında bütün bandıralar ayaklanıyor kapı önlerinde boyunlarını bükmüş tek tek kafiyeler Yahudi sokaklarını aydınlatan Telaviv şarkıları mavi asfaltlara çökmüş diz bağlıyor eğer sen yine İstanbulsan kirli dudaklarını bulut bulut dudaklarıma uzatan Sirkeci Garında tren çığlıklarıyla bıçaklanıp intihar dumanları içindeki Haydarpaşadan Anadolu üstlerine bakıp bakıp ağlıyan sen eğer yine İstanbulsan aldanmıyorsam yakaları karanfilli ibneler eğer beni aldatmıyorsa kulaklarımdan kan fışkırıncaya kadar yine senin emrindeyim utanmasam gözlerimi damla damla kadehime damlatarak kendimi yani şu bildiğin Attila İlhanı zehirleyebilirim sonbahar karanlıkları tuttu tutacak Tarlabaşı pansiyonlarında bekarlar buğulanıyor imtihan çığlıkları yükseliyor ü

Ekmek ve Çiçek; İnsanlık Nasıl Kurtarılır?

            İran sinemasının diğer ülkelerin kültür barındıran her sineması gibi kendine has güzellikleri ve özellikleri vardır. İran sinemasında öne çıkan ve izleyicilerin beğenisini kazanan bu yapılar öncelikle imkan kısıtlığından kaynaklanmaktadır. Zira çeşitli nedenlerden dolayı Holywood’taki yönetmenler gibi milyon dolarlık bütçeleri olmayan İranlı yönetmenler işin prodüksiyon ve fiziki kalite kısmında eksiklikler yaşamaktadırlar. Doğunun Bergman’ı Kubrick’i ve Tarkovsky’si sayılacak pek çok yetenekli ve usta İranlı yönetmen aynen biz öğrenciler gibi herhangi bir ekip, set, ışıklandırma ve prodüksiyon olmadan filmlerini çekmekte, bazen direkt sadece kendileri kamera başında çekimi yapmaktadır. Oyuncuları ise diğer ülkelerdeki yönetmenler gibi başrollere milyonlar yatırıp seçememektedir. Bunun yerine çevreden ve tanıdıklardan amatör oyuncular seçip bu kişilerin oyunculuğun çıkartmakla yükümlüdürler. “Ekmek ve Çiçek” filminin konusu da bir film çekiminin hikayesi olduğu için İran

Nisêbîna Rengîn: Bir Şehrin Kaderi ve Kederi

Nusaybin Çocukları Bir şehrin kederini ve kaderini anlatmak için yazılmıştır...        Subaruluların M.Ö. 4000 yıllarında bereketli topraklar ve zengin su yataklarını keşfetmesiyle birlikte, tarihte yukarı Mezopotamya’nın en büyük şehri olarak adlandırılan Nusaybin’de yerleşik hayat başlamıştır. İslam dininin etkisine girene kadar sırasıyla Sümer, Akad, Babil, Mitani, Asur; ilk Emevi işgalinden sonra Abbasi, Mervani, Eyyubi, Selçuklu ve Osmanlı gibi pek çok krallık ve imparatorluk arasında el değiştiren Nusaybin, şimdi Türkiye Cumhuriyeti sınırlarında yer almaktadır. Nusaybin, coğrafi konumu ile sosyal ve siyasi yapısı nedeniyle tarih boyunca ve günümüzde çeşitli siyasi olayların sık sık yaşandığı bir şehir olmuştur. 1980 ve 90’lı yıllarda çalkantılı siyasi konjonktürde yükselen şiddet olayları, Nusaybin halkı tarafından derinden hissedilmiştir. O dönemleri bizzat görmüş geçirmiş diğer şehirlerin yaşlıları gibi Nusaybin yaşlıları da, bu acı tecrübeleri gençlerine aktarmışla